ZAMAN GAZETESİ RÖPORTAJI

Aklı olan müzik piyasasına bulaşmasın ..

Akademi Türkiye yarışması ile tanıdığımız Tolga Futacı ortaokul yıllarından beri müzik ile ilgileniyor. Ailesinin isteksizliği karşısında konservatuar okumasa da müzik ile uğraşmayı tercih etmiş. “Bu iş sanıldığı kadar kolay bir iş değil.” diyen Futacı, akıllı olan kişilerin bu sektöre bulaşmayacağını düşünüyor.
Çok değil bundan birkaç yıl önceydi. Türkiye’nin dört bir yanından ev hanımı, mühendis, öğrenci, işsiz binlerce kişi sanatçı olabilmek için her şeyi göze alıp yarışmalarda kendini ispat etme telaşındaydı. Tolga Futacı’yı yarışma furyalarının alıp başını gittiği bir dönemde tanıdık. O Akademi Türkiye’nin onlarca yarışmacısından biriydi. Daha ortaokul yıllarında solfej ve nazariyat eğitimi almaya başlamıştı. Ailesinin gönülsüz olması dolayısı ile konservatuar yerine işletme okumaya razı oldu. Fakat müzikten uzaklaşamadı ve Aşkın Nur Yengi, Ajda Pekkan, Gülşen, Jale gibi isimlerle çalıştı. Kendi solo albümünü yapmak isterken Akademi Türkiye yarışmasına katıldı. Burada amacı müzikal anlamında başarısını göstermek değil kendini insanlara tanıtmaktı. Öyle de oldu, efendiliği ve kendinden emin hali ile onaylandı. Daha sonra Cennet Bahçesi albümünü çıkaran Tolga Futacı, Senden Başka dizisi ile de oyuncu olarak karşımıza çıktı. Bugünlerde ismini Yunan şarkıcı Angelia Dimitriou ile yaptığı düetle hem Türkiye’de hem de Yunanistan’da duyuruyor. Biz de Tolga Futacı ile müzik serüvenini konuştuk.


*Yarışmaya katıldığınızda yolun başında değildiniz. Neden bu yarışmaya katıldınız?

Pop star yarışmaları o dönemde çok yaygındı. Onlara katılmayı hiç düşünmedim. Bu yarışmanın yurtdışı formatını izliyordum, çok ilgimi çekmişti. Her zaman inandığım bir laf vardır ‘şans ancak hazır olana güler.’ Ben yarışmaya kadar kendimi hazırlamıştım aslında. Yarışma da benim için bir şanstı. Ben bu reklâmı yapamazdım.

*O zaman amacınız; müzisyen olarak kendinizi göstermek değil reklâmınızı yapmaktı.

Yanımda elemeye kalan arkadaşlarıma dahi ben çok yardımcı oluyordum. Bu biraz kendine güvenle de alakalı. Benim ne zaman yarışmadan eleneceğim çok da umurumda değildi; o yüzden de çok rahat davrandım.

*Yarışma sonrası o şöhret ne kadar peşinizden geldi?

O hayran kitlesi hâlâ duruyor. Geriye en başta çok güzel hatıralar kaldı. Dizi teklifi, yarışma sayesinde geldi. Yunanistan’daki düeti de yarışmadaki duruşum sayesinde kazandım.

*Müzik yarışmaları daha çok oyuncu çıkardı. Siz de bir dizide başrol oynadınız. Oyunculuğa mı dönsem diye düşündüğünüz oldu mu?

Böyle bir şey olmadı. Çünkü ben hayatımı hep planladım ve bu plan doğrultusunda çalıştım. Sonuçta benim için en önemli şey kendime olan saygımı kaybetmemek. Benim ilk hedefim kendi albümümü çıkarmaktı, yıllarca bunun peşinden koştum. Yarışma biter bitmez bir sürü dizi teklifi de geldi; ama ben bunların hiçbirine evet demedim.

*‘Askerlikten sonra bir dönem müzik dışında işlerde çalışırken deliliğe yaklaştım’ diyorsunuz. Tam olarak nasıl bir çizgi bu?

Psikiyatristler ‘Eğer bunun farkındaysanız merak etmeyin delirmiyorsunuz ama eğer fark etmiyorsanız deliriyorsunuz demektir.’ derler. Ben erken kalkmaktan nefret ediyorum, gece yaşamayı çok severim, bu gençlik yıllarımdan beri böyle; o yüzden hiç düşünmedim ama şirkette çalışırken her gün 7’de kalkıp 8’de eve geliyordum. Yaşamak çekilmez hale gelmişti, herkesle kavga etmeye başlamıştım. Bunun böyle gitmeyeceğini düşündüm. Ben bir yerde müzik yapayım, rahatlayayım dedim. Sibel Tüzün ve Altay döneminde müziğe döndüm.

*Neden konservatuvar okumadınız?

Annem-babam istemediler, bir bileziğin olsun dediler. Konservatuvarlı öğrencilerden çok daha fazla emek verdim, çok daha hırslandım. İllaki konservatuvarlı olmak zorunda da değilsiniz.

*Tek albümle kalan birçok yeni yüz var. Onların arasına katılmaktan korkuyor musunuz?

Ben her zaman sistemin adamı olmadığımı ve kendi sistemimi yapmaya çalıştığımı söylüyorum. Benim şarkılarıma bakarsanız çok da piyasanın gerektirdiği şeyler değil. Belki bir anda parlamayacak, şöhret olmayacak, bir anda diline düşmeyecek ama iddialı olacak, klasikleşecek parçalar.

*Popüler olmak sizin için ne kadar önemli?

Çok düşünmedim açıkçası, ben normal hayatımı yaşıyorum. Sanatla uğraşan kişi ne ile uğraşırsa uğraşsın egosunun tatmin edilmesini ister. İnsanların saygı duyması çok lezzetli bir şey.

*Piyasada genç isimlere ya tutarsa diye albümler yapılıyor. Gençler bu yüzden çok heveskâr şarkıcı olmaya.

Bir kere göründüğü kadar kolay bir iş değil. Ben her zaman söylerim akıllı adam işi değil bu. Aklı olan mümkünse girmesin bu işe. Sadece para kazanmak amacı ile insanlar bu işe soyunmasın. Ben üç yaşında tren garında herkesi ayağa kaldırıp İstiklal Marşı söyletirdim. Bu beraber doğduğum bir dürtü, kaçamadım.

*Sizi kimler dinliyor?

Beni herkes dinliyor. Sadece belli bir yaş grubuna hitap etmiyorum. Sadece elimden gelenin en iyisini yapmak için uğraşıyorum. Dolayısıyla ben en iyisini yaparım, sorarım bence en iyisini.

*Gelelim Angelia Dimitriou ile olan düete. Nasıl bir araya geldiniz?

Akademi Türkiye’deki görüntülerimi izleyince Angelia benimle çalışmak istediğini söylemiş. Ben de şarkının Türkçe sözlerini yazdım, okumalarını yaptık. Yunanistan’da havaalanından çıkarken oradaki kadın beni tebrik etti. Üç gün boyunca televizyonda kendimi gördüm. Artık insanlar beni tanıyorlardı.

*Şu anda Yunanistan’da daha mı çok tanınıyorsunuz?

‘Seni burada herkes tanıyor’ diyorlar. Angelia program yapmayı teklif etti. Daha sonra 1923 İzmir olayını anlatan Türk-Yunan dostluğuna hizmet etmesi amaçlanan bir belgeselde oynamam için teklif geldi. Fakat sonuçta burayı daha çok önemsiyorum.